20 Ağustos 2012 Pazartesi

askeriyede ki epik anlarım vol 2




Kayıt çileniz devam ederken o kalabalıkta arkadaş edinmeye filan çalışmayın büyük ihtimalle çevrenizdeki adamları takımlara bölündükten sonra bir daha görmeyecesiniz. O yüzden yanık lastik tadındaki esprilere gülmek zorunda olduğunuzu filan hissetmeyin, azıcık cool olun olm.
Velhasıl kapsamlı(!) sağlık taramamız bittikten sonra Cemillerin en İpekçisi tarafından tasarlanarak içlerine nano-teknoloji yedirilmiş kamuflajlarımız ve botlarımızı almak için başka bir binaya yöneldik. Ayrıca evet, mevsimlerden yaz olması askeriye için bir şey ifade etmiyor. Mevsim her zaman "bot" mevsimi Parmak arası bot diye bir şey olmadığından da bota alternatifler aramayı bırakın ve onu kucaklayın. Ha bu arada botlarınızı bir numara büyük almayı unutmayın. içine koymak için de mutlaka bir adet silikon tabanlık alın böylece ayaklarınız hem rahat eder hem de sıkıldığınızda mıncıklayacağınız bir şeyleriniz olur.
Kamuflajları alacağınız binada içinde 7-8 adet tezgahımsı bölümden tabldot yemek alır gibi eşyalarınızı almaya başlıyorsunuz. Seri bir şekilde önce bavul sonra 2 tüp diş macunu 2 adet kermit rengi don, atlet, eşofman ve mavi bir pijama (yatarken sakın o mavi pijamayı giymeyin o pijamayı hastaneye ya da psikiyatriye yattığınızda giyiyorsunuz. ilk günden eskitmeyin sonrasında giyecek bol bol zamanınız ve imkanlınız olacak;) ) ardından havlu çoraplarınızı da aldıktan sonra tek bakışta kemik ve etinizi ayrı ayrı tartıp büyük ihtimalle kolestrolünüzü de aynı saniye hesaplayan eğitimli bir çift gözden kaç beden giydiğinizi “öğreniyorsunuz”.Sonrasında elinize tutuşturulan kamuflaj ve botlarınızla 7-8 kişinin aynı anda malzemelerini denediği bir kabinde bunları deniyorsunuz “bu beni şişman göstermedi di mi?” ya da “bunun daha koyu yeşili yok mu?” tarzında yorumlar yapmayın pek hoş karşılanmaya bilir. Ve artık hazırsınız!
Şimdi daha fazla evrak imzalamak ve yatacağınız koğuşları görmek için başka bir binaya geçebilirisiniz.

Kalacağımız koğuşlara ulaşmak için hem sivil hem de askeriyenin verdiği bavullarla tıklım tıkış olan  bi otobüsle yola çıktık. Yol artık Bitlis-Siirt arası havasız bir minibüs tadı vermeye başlamıştı ki nihayet koğuşlarımızın olduğu binaya ulaştık. Bavullarımızı sıraladıktan sonra bir komutan yanımıza geldi bizlere yere çömelmemizi söyleyerek “hoş geldiniz” dedi ardından poşet çayların ve tek içimlik kahvenin askeriyedeki ve Türk Kültüründeki önemi(!) hakkında uzun bir konuşma yapmaya başladı. Amaç tabi ki çay ve kahveden bahsetmek değil(gerçi ben o başçavuşu ne zaman görsem birilerine çay satmaya çalışıyordu belki gerçekten amacı bu olabilir. )Ama bence asıl amaç ne kadar çömelerek durabileceğimizi görmekti. Askere gelmeden önce böyle bir şey yaptıklarını duymuştum gelir gelmez çömeltip uzun bi konuşma yaparlarmış cidden de yaptılar. Ve askerliğiniz boyunca daha çok çökeceğimizin sinyallerini o an aldım.
Biz kıvranırken komutan her bir poşet çay paketinin içindeki her bir çay tanesinin gönlünde nasıl ayrı bir yeri olduğundan bahsetmeye devam ederken ben de bunca zaman hiçbir minnet duymadan içtiğim, döktüğüm elimin tersiyle ittiğim hayatıma çeşitli zamanlarda ve mekanlarda giren çayları çaylarımı düşündüm. onlar benim çaylarımdı… Bunca yıl böyle bir mucize karşısında nasıl bu kadar duyarsız kalabilmiştim? Onların kıymetini bilmem için 40 lı yaşlarda hayatta çaydan başka bir şeyi olmayan kel  bi adamın onların kıymetini anlatan bir konuşma mı yapması gerekiyordu? Hayatıma giren bütün çay yaprakları için o an sessiz bir dua okuyup minnettarlığımı dile getirdim. Ve o komutan olmasa bu kadar mucizevi bir bitkiyi asla takdir etmeyeceğimi düşünerek ona da bi dua okudum!
Fakat ben ne kadar şükür ve dua da etsem çay hakkındaki anlamsız pardon ilham verici konuşma bir türlü sonlanmıyor ve bacaklarım ufak kramplarla kasılmaya başlıyordu. Tam komutanın gözyaşları içinde  “işte bunlar benim çocuklarım!” diyerek çaylara sarılacağı anı beklerken “kalk!” emri geldi. Ve daha fazla evrak imzalamak için gazinoya indik.
Parmak izlerimizin alındığı kaç kardeş olduğunuzun ve sivildeki işlerimizin içeriğine dair evraklar doldurduğumuz uzun kuyruklardan sonra büyük ihtimalle hayatımın sonuna kadar saklayacağım içerikte ve nitelikte bir “emniyet ve kaza önleme talimatı” imzaladık.
Her ne kadar okuduğunuzda sizi gülümsetip “yuh artık” dedirtse dahi anladığım kadarıyla askeriyede yasaklanan her şey daha önce yaşanmış ve kötü sonuçlanmış olaylara dayanıyor. Yani bir çoklarının mantıksız bulduğu şeylerin aslında kendi içinde bir mantığı var. Örneğin “silahımla şaka yapmayacağım” ya da “kasaturamı prize sokmayacağım”(lanet olsun!) tarzında şeyler. Ama bazı maddeler var ki kalbime çok yakınlar. Misal; maddelerden bir tanesi annelerden oluşan bir kurul tarafından görüş alınarak eklenmiş. “Terli terli su içmeyeceğim”. Daha şeker bi madde olabilir mi?! Bi de imza “anne” olsa tam olucakmış. Sonra “kazan dairesine gidip vanalarla oynamayacağım” diye bir madde vardı. Yani gecenin bi yarısı uykunuzdan uyanıp çılgınca vanalarla oynarken başınızı bi sağa bi sola sallayarak histerik kahkahalar atmak gibi bir hobiniz varsa asker sonrasına saklayın!
Elektrik direklerine tırmanmayı seven ve araç altlarında yatmaktan hoşlanan arkadaşlarında canını sıkacak birkaç madde var.
Ama ben en çok “dedikodu yapmayacağım” maddesiyle yara aldım. Vatan sağ olsun!
Ve son olarak “intihar etmeyeceğim” maddesini de okuduktan sonra bu hayatta görebileceğim daha başka bir şey kalmadığını düşünerek bu dünyadan huzur içinde ayrılabileceğime karar verdim.

1 yorum:

  1. elimde bir bardak çayla okuyordum ki bir çaya bir yazıya baktım sonra o çömelme mantığını umarım sorunsuz atlatırımlı ve bolca dilek ve istekli !! temennimden sonra "sonraki kayıt" a tıkladım dur bakalım daha neler görcez

    YanıtlaSil